HERA VE BOREAS

 




O kokmuş karanlık yerden alındığımda anlamıştım içimin huzurla dolacağını. İsmim bile yoktu o zamanlar. Siyah küllere bulanmıştı tüylerim. Beni alan o çocuk sevgiyle yıkadı, şefkatle taradı tüylerimi. ismimi de o koydu. ‘Hera’ aile demekmiş. Bir yuvam, beni seven bir sahibim vardı. İçimde büyüyen huzurun ifadesi yok diyebilirim. Kifayetsiz bir sevgi besledim sahibime. Çabucak alıştık, güvendik birbirimize. Başlarda evde tek yaşıyordu. Ne yemeğimi eksik etmişti, ne de ilgisini. Hep sadık kaldım ona. Uyuduğunda göz kulak oldum yuvamıza. Yatağında uyutur, sarıp sarmalardı beni. Patilerimi boynuna atar, sevgi gösterisi yapmaya çalışırdım bense. Gün geçtikçe bağlanmıştık birbirimize. Onu iyice sahiplenmiştim, onun beni sahiplendiği gibi.

Gel zaman git zaman babası geldi eve. Beni saklıyordu sürekli sahibim. Görmesini istemiyordu. Babasının köpekleri sevmediğini biliyordu. Bir gün odaya dalıverdi babası. Patimi gördü. Yanıma yaklaştı. Daha sonra sahibimi çağırdı. Boreos derdim ismini bilmezdim sahibimin. Bağırdı çağırdı Boreos’a. Yıktı ortalığı kovdu beni evden. Gözümden yaşlar süzülüverdi. Sarmaş dolaş ayrıldım sahibimden. Düşmüştüm sokaklara yeniden. Ama eski bağışıklığımı kaybetmişti ince bünyem. Her sabah bekledim babasının evden çıkmasını. O çıkardı ben basardım zile. Başlarda açtı kapısını aldı içeriye. Bir hafta sonra içeri almamaya başladı. Yuvasına sokmadan okşadı kafamı, verdi yemeğimi. İki hafta geçti. Artık açan yoktu kapıyı. Ben her gün yılmadan basıyor, açmasını bekliyordum. Bir gün araladı yavaşça kapısını ve bir daha gelmememi söyledi. Çok özlemiştim sahibimi, onun bana sevgisini. Beni beslemese de olurdu ama şefkatine ihtiyacım vardı bu kış vakti. Ben zile basmadım uzunca bir vakit sadece evin yanında bekliyor, bir altındaki parkta uyuyordum. Bazı zamanlar aç, susuz kalıyordum. Bazı zamanlar delilercesine üşüyordum. Boreos beni bir battaniye gibi sarar ısıtırdı odasında. Asla üşümezdim eski yuvamda. Biraz cesaret topladım, hesap sormak istedim ondan. Tekrar bastım zile. kapıyı açtı. Soğuktu. Sustu. Konuşmadı bile benimle. Kestirmeden iki cevap verdi yüzüme kapadı o kapıyı her seferinde.

Bir gece vakti saat ikiydi. Saldırdılar üstüme üstüme. Tekmeler yedim bacaklarıma ağlamaklı oldum. Yüzsüz ve gurursuzca tekrar bastım zile. Açan olmadı. Gecenin ikisinde uyurdu zaten. Kapının etrafında  babasının göremeyeceği bir yerde kıvrılıverdim korka korka. Boreos’a ihtiyacım vardı sadece. Canım acıyordu. Çok acıyordu. Bazı yerlerimden kanlar akmıştı geceleyin. Sabah kalktığımda pıhtılaşmış olduğunu fark ettim.

Saatler geçti öğlen oldu. Hala gözükmedi, gözlerim değemedi gözlerine sahibimin. Halimi anlamak istemiyor gibiydi. Unutmuştu Hera’sını. aile olmuştuk bir zamanlar onunla. İsmim de oradan geliyordu oysa. Bir köpek ne kadar sadık olabilirse o kadar sadıktım ona. Zaman ne kadar geçerse geçsin unutamıyordum sahibimin bana gösterdiği sevgiyi. Özlemim gittikçe artıyordu Boreos’a karşı. Ya yeni bir köpeği olursa. Onu sever, onun başını okşarsa. Ama hayır köpek giremez artık evine. Bu kadar kolay unutulamam. Bunları düşünürken canımın acısı hafifler gibiydi. Kafam darma dumandı bu yaşananlar olduğundan beri. Oysa bir köpeğin de duyguları vardır, tıpkı gözyaşlarının olduğu gibi.

Akşam oldu, hava karardı, hala açılmadı o kapı. Ben umutsuzca ve son kez kapıya tüm gücümle vurdum ve havladım. Kapıyı açtı ve soğuk bir ses tonuyla: ‘Ne oldu?’ diye sordu. İyi değilim dercesine kıvranarak baktım yüzüne. Meşgulüm diyerek kapattı kapıyı suratıma. Sonra ben tam gidecekken kapı tekrar aralandı göz ucuyla baktı bana. ‘Pek kötü sayılmaz yaraların, iyileşir bugün yarın.’ dedi. Tekrar kapanmadan kapı gidiverdim. Yaşlı gözlerim, sulandığından etraf bulanıktı. Üzgündüm bağırmam bile yetmemişti duymasına. Ama bu haksızlıktı. Terk edecekse bir insan sahiplenmemeliydi yuva arayan bir hayvanı. Sevseydi gerçekten beni böyle bırakıp gitmez, umursamaz gözler ile bakmazdı bana elbet.

Ama işte sadıklığım batsın gidemedim o evin önünden. Böylesine iyi kalp yalnızca kırılmaya mahkum edilirmiş bilemedim ben. Her şeye rağmen yaralı canımla cebelleşirken evi göz kulak etme peşindeydim. Gece vakti kapı yeniden açıldı. Yanına gitmeye ölesiye çekindim. Elinde bir valiz, sırtında çanta. kapıyı kilitleyip çıktı. Gidiyordu, nereye bilmiyordum. İlk kez soramadım, onun bu tavrı can yakıcıydı. Ve yuvasız bir köpek için çok acımasızcaydı.

Bunca kötülüğe ve yaşattığı hayal kırıklığına rağmen o evin önündeki bankı kendime ev bildim. Sıcak yuvam benim kısa sürede bitiveren bir masalı yaşadığımın kanıtıydı. Belki de ben fazla duygusaldım. İnsanoğlu böyleydi hep böyle yapardı. Ölesiye kırar, öylesine yaşardı.

Aradan sadece iki gün geçti. Sabah vaktiydi. Kalın sesli bir adamın sert bağırışları duyuluyordu öteden. Yönelmek istedim oraya ki iki adamın tartıştığını daha iyi kavradım. Koşa koşa oraya gittim. Tartışanlardan biri de Boreos’un babasıydı. Şaşırmıştım fakat yanılmamıştım. Oldukça cüsseli, kalın sesli, sert bir adamdı. Ben koşmuştum yanlarına koşmasına, o çekingen halimden gidemedim yanına.

Karşısındaki adamın elindeki bıçağı gördüğümde dayanamadım gittim yanlarına. Sesim kısılana kadar havladım. Adam en son Boreos’un babasına yöneltti bıçağı, saniyeler içinde oldu her şey. Bensiz yapabilirdi Boreos ama babası olmadan yapamazdı. Düşünmeden, onların bana yaptığını hesaba kitaba katmadan Boreos’un babasını ittirip önüne geçtim. Her şey saniyeler içinde olmuştu. En son orada bedenimden çıkan kanları hatırlıyorum. Artık o evin önünde de duramayacaktım.

İyilik yalnızca sana iyilik edene yapılmaz ki. İyilik hürdür ve içten gelir. İnsanoğlu acımasız olabilir fakat buna kin dolu yaklaşmak içimi hoş edemez ki. Ben yaptığım bu iyilik sayesinde, beni her ne kadar hayal kırıklığına uğratsa da, değer verdiğim birini babasız bırakmadım. Onu sevdiği birinden ayırmadım. Ben şu an huzur doluyum. Çünkü yapılan iyilik en çok yapanı iyi hissettirir. Canından olmayı göze alsa bile.

 

Bir gün bir yerlerde beni çok mutlu etmişsen

Seni mutlu etmek isterim.

Bir gün bir yerlerde beni çok üzmüşsen

Seni çok mutlu etmek isterim.

Çünkü kalbi iyilik yumuşatır.

Sevgi büyütür.

Şefkat olgunlaştırır.

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KEHRİBAR

000

KENDİ DOĞRUNUN PEŞİNİ BIRAKMA