Kayıtlar

KEHRİBAR

Resim
      Gözlerdir aynası, ışıl ışıl bir güneş misali kehribar Sıra dağlar ardında denize düşen gölgesi Gözlerdir geceyi sabaha bağlayan ihtiyar   Çok zaman geçti bahardı, bir baktım yaz oluverdi. Hiç yazmadığım güncem aklıma geldi. Elim yasta kalmış tırmandığım dağların zirvesi soğuk dendi. Yılmak yok, pes etmek ağırdır derler. Kehribar gözlerin bir ruhu tanıtır gibi bakıyor. Dışarısı soğuk der, sert der. Tırmandığım dağa benziyorsun bu vakitlerde. Önyargılarımız vardır hepimizde. Benim daha çoktu, daha ürkütücüydü. Peşin hesaplarım ve olağan korkularım itti beni bu gün batımından. Alışık olmadığım kabuğumun dışında bir durumdu tüm bunlar. Mücadele etmek bile ağırdı benim için. Şimdi çeperimde gün batıyor. Burası şehrimden altı saat uzakta, gün geç bitiyor, hava soğumuyor. Deniz sağımda kalıyor. Gök gözlerin gibi, ışığı denize vuruyor. Dalgalı deniz pek asabi şu ara. İçine gireni hırpalamadan bırakmıyor. Burada kırlangıçlar arkadaşım oldu. Denizden uzaklaşmak hiç içimden

KENDİ DOĞRUNUN PEŞİNİ BIRAKMA

Resim
    Zamanı geldiğinde şu sözüm çınlatsın kulaklarını. Benim doğrularım çoğunluğun yanlışı olabilir. Ama bu benim doğrum ve benim yolum. Ben böyle yaşamayı seçtim. Delirdiğim gün seçtiğim yoldan pişman değilim. Ben şu ana kadar kıymet bilenlerdenim. İşte bu yüzden herkesten az keşke diyeceğim. Benim doğrularım senin yanlışın olabilir. Israrcı, bıktırıcı tavırlarım varsa eğer senin yanlış bildiğin doğrularımdandır. Ben ki yaşamı yeri gelince dalgaya almalıyım. Ve o dalga için bir ömrü harcarım. Dünyada yaşamaya değer bir şey yok diye diktatör sisteme köle olmayacağım. Hayır, bunu yapmayacağım. Aykırılık benim seyrek bünyemi dik tutacak tek şeydir belki de. Sen de vazgeçme doğrularından. Başkaları için değişme, sakın ha! Başkası istedi diye yapma onu. Onun yanlışı senin doğrunsa doğrunu bırakma. Her şeye rağmen doğruna sarıl. Çünkü seni doğrun kurtaracak başkasının yanlışı değil. Kalıplara girmek zorunda değilsin, her şeye rağmen özgürsün tüm güzelliğinle. Ve yaşıyorsan şu anda ha

000

Resim
  Hayatımın yeni günü ve 20 defa söyleyeceğim dünü. Bugünümü yeşerten, filizlendiren soluk gülü anacağım hep. Bu bir başlangıç, bu bir kitabın ilk sayfası. Elbette başta anlamayacak ve anlaşılmayacak romanım. Zamanla alışacağız ve bu roman ile benim aramda. Şiirler serpişmiş aralara. Ayracını yüreğimde sakla. Bir uğultu hiç duymadım sanıyorlar duyuyorum aslında. Biraz doğru, biraz yanlış, biraz hor görülmüş sayfalar. Ve sen ağustos gelinciği, yüreğim de aynı bu ay gibi. Yakıyor içimi ateşi cayır cayır. Zavallı beden üşümüş kaç aydır sarılıyor ateşe. Deniz tütüyor burnumda. Tuzlu meltem ciğerimi yakıyor tıpkı verilmiş iyi bir hafıza gibi. Unutmak ne kelime her mısrası ezberimde olan bir şiiri kekeleyerek okumak gibi şu bir kaç hafta. Ve ben ağustos böceği, bu yıl çok yorulacağım, yoruldukça kazanacağım. Enerjimi de neşemi de kaybetmeyeceğim. İyi olacak, iyiyi bulacağım kara limanlara uğramayacak, yazı daha çok seveceğim. Bu yirmili yaşların korkusunu hep yüreğimde taşıyacağım, onlukları

909

Resim
 Bizi sihirli sözcükler bir arada tutar. Biliriz sözcüklerin kıymetini çünkü onlar bizi değerli kılar. Zamanı durdurmak isteriz kimi zaman ve kimi yerde bu bizi ümitli kılar. Yaşamak isteriz umut dolu bahçenin içinde çiçekler koklayarak. Bizim elimizi tutan mısralar hayatımıza olur pusula. Bizi yıkıma uğratan olaylar bir asrı bitirir yeni bir asra açar sayfa. Gece sonu sabaha varır buna güvenir dururuz ayakta. Her bir sabah yeni bir başlangıçtır, yeni bir gün doyasıya. Deste deste var olmak isteriz biz her gün bundan bağırırız duyulmasa da. Peki umudunu kaybedenler ne için dururlar ayakta? Bazı insanlar tanıdım kimisi gücü ve kudretinin arkasında saklanmış bir korkaktı oysa, kimi de yaşama o küçük elleri ile sarılmış zorba düşüncelere inat dikti başı eğmezdi asla. Herkesin vakti geldiğinde umutları ölür, çiçekleri solar, şiirleri susar ve şarkıları durur. Tam da böyle zamanlarda iş başa düşer işte. Biri gelir-bu kendimiz de olabiliriz.- çiçeklere su verir, şiirleri okur, şarkıların ses

999

Resim
  Bu bir bitişin seslenişi... Şiirin, hecenin, veznin ve hatta insanlığın... Karınca yuvası kadar özenliydi başlamak bir hayata. İlk adımlar, ilk sayfalar... Ama nedense biz zaman geçtikçe yazımızı bozduk, düzenimizi bozduk. Satırlarımızın arası çoğaldı boşluklarla. Özenimiz yitik kaldı, hevesimiz yarım. İsteksizlik, onarılması zor bir duruma imza attık. İşinden istifa eden bıkkın bir işçiydik artık. Bitmek üzere, ne yaptığından habersiz, sonunu düşünmeden... Çiçekler kuruttuğumuz o solgun defteri yakacaktık belki.<strong> Alay konusu olmuş insanlık, aciz insanların ayakları altında tepelenmekteydi şimdi.</strong> 9 kez istedik, 9 kez inandık, 9 kez vazgeçtik. Son vazgeçiş en gerçeğiydi. Geri dönülmez bir yola atılan ilk adım gibi net, parlak ve özveriliydi. Belki yanan defterindeki tek şey emekti. İnsanın kendi emeğini yakıp yıkması bile canına iğneler batırabilirdi. Ucu bucağı bilinmeyen tehlikeli yollar elbet ilgiyi üzerine çekmeyi bilir. 9 defa kanarsın o yolun uğultusu

KÜÇÜK BİR MUCİZE: PARLAK YILDIZ & KAR PRENS

Resim
Kayan yıldız: mucizeler yalnızca 7. Koğuşta oluyormuş. Ben kaybettim umudumu. Fakat varsa oralarda bir yerlerde bir kımıltı, bir uğultu bir işaret gönder henüz gecikmemiş, bir yıldız daha sönmemişken. Bu bataklık kötü, çirkin, karanlık… çiçekler yetişmiyor bende. Lotus değilim, battıkça batıyorum. Bir işaret göster unutmadım der gibi. Kayan yıldızlar hiç unutulur mu der gibi.   Kayan yıldız öyle içten söylemiş öyle bir ah geçirmiş ki gönlünden. Sanki evren bunu duymuş ve prensin kulağına fısıldamış. Kayan yıldız yıldızları dahi unuttuğunu düşünürken prensin, prens her şeyi anımsıyormuş bile isteye. Evet çıkarmış tacı prens fakat atamamış onu saklamış en ücra yerinde. Tacı söndüğünden beri içinde parlayan ışıkta karanlığa bürünmüş. Prens tacını eline almış. Göz yaşları durmamış. Ağlamış ağlamış. Koskoca beyaz prense yakışır mı ağlamak? Ama durmuyormuş damlalar gönlünden akıyor akıyor düşüveriyormuş tacın üstüne. Fakat yıldızın da beyaz prensin de kestiremediği bir mucize olmuş.

KARANLIK YILDIZ & TAÇSIZ PRENS

Resim
  kayan yıldız: şimdi armağan saydığım cezam başlıyor. tacını kafasından çıkardığı andan beri aydınlığım karanlık bir boşluğa düştü. bir yıldızın daha ömrü bitti. şimdi ışığı ile dağları delen koca arsız yıldız boşluğun hakimiyetinde bir karanlık olacak. taç kararacak ve sönük bir taşa dönüşecek. tıpkı o anlaşmada olduğu gibi. evet yıldız sönecek ve ölü bedenini beyaz prens bile bilemeyecek. farkında olamayacak onu son kez taktığını. ee dememiş miydi sana  ‘x’ ? nerede görülmüş bir prensin yıldızı karanlığa sürükleyeceği? ve nerde görülmüş bir yıldızın uğruna koca galaksisini feda edip prensin önünü aydınlatmak istediği… x: ah arsız, akıl almaz, laftan anlamaz saf yıldız… neyine yetmedi koca galaksi? demedik mi sana, ne bu laf anlamama? değdi mi solgunluğun bunca şeye söyle? kayan yıldız: ufak bir pişmanlığım varsa parçalara böl taştan bedenimi. yok edene kadar kır dök beni. şimdi bir ilkim şu koca galakside. söylesene hangi gezegen, hangi yıldız olmuş prensine taç ve hangisi solmuş bi